"Doğru mu yapıyorum" korkusu
Yeni bir role geçtiğimizde bizi hareketsiz bırakan bu korkuyla yüzleşmek ve baş etmenin yolları
Daha önce iş hayatında korkularla başa çıkmaktan bahsetmiştim. Ancak bu konuyu bir kere daha farklı bir perspektiften ele almak istiyorum.
Çoğu yazılımcı liderlik rollerine geçtiğinde zaman içerisinde etkilerini ölçememeye ve bu yüzden de "acaba doğru mu yapıyorum" diye düşünmeye başlıyor. Başlangıçta bu basit düşünce zaman içerisinde etkileri göremediğinden dolayı daha da büyüyor ve sonunda “ben bu işi beceremiyorum” düşüncesine evriliyor.
Bu gibi korku ve kaygılar tamamen insani duygular olup bir kaç farklı sebepten kaynaklanabilir;
Geri Bildirim Eksikliği: Yazılımcılar genellikle somut hedefler üzerinde çalışırlar ve ürettikleri kodun sonuçlarını hemen görebilirler. Ancak, liderlik genellikle daha soyut hedeflere ve daha geniş etkilere sahiptir ve bu etkiler hemen görülmez. Hatta çoğu zaman bu etkileri görebilmek için günler, haftalar hatta bazense aylar gerekir. Eğer yazılımcılar bu yeni role geçtiklerinde düzgün geri bildirim alamazlarsa, ne kadar iyi performans gösterdiklerini anlamakta zorlanabilirler.
Yeteneklerin veya Becerilerin Eksikliği: Yazılım geliştirme ve liderlik, tamamen farklı yetenekler gerektirir. Bir yazılımcı olmak teknik yetenekler gerektirirken, bir lider olmak insanları yönetme, motivasyon sağlama ve karar verme yeteneklerini gerektirir. Eğer bir yazılımcı bu yeteneklere sahip değilse veya bunları geliştiremediyse, liderlik rolünde başarısız olma korkusu hissedebilir. Ancak iyi haber, bunlar kesinlikle zaman içerisinde geliştirilebilir.
Rol Kapsamının Değişikliği: Yazılımcılar genellikle tek başına veya küçük ekiplerle çalışırken, liderlik rolleri daha büyük ekipleri ve daha fazla sorumluluğu gerektirir. Bu tür bir rol değişikliği, bazı insanlar için zorlu olabilir ve kendilerini "doğru mu yapıyorum" diye sorgulamalarına neden olabilir.
İş Stresi: Liderlik rolleri genellikle daha fazla iş yükü ve stres getirir. Bu stres, bazı durumlarda, yazılımcının yeteneklerini ve liderlik becerilerini sorgulamasına neden olabilir.
Daha önce bu geçiş için bazı önerilerde bulunmuştum, şimdi ise bu korku ve kaygı yumağı ile baş etme yollarını biraz tartışmak ve bir kaç öneride bulunmak istiyorum.
Öncelikle, bu durumda olan herkesin anlaması gereken bir şey var: başarı için hata yapmak kaçınılmazdır. Hatalar, öğrenmenin ve gelişmenin önemli bir parçasıdır. Yani, eğer bu konuda endişeleniyorsanız, bilin ki bu tamamen normal. Eğer hata yapmak kaçınılmazsa o zaman optimize olacağımız şey “hata yapmamak” değil, bunun yerine hatalardan nasıl hızlı öğrenebileceğini, hata yapma frekansını ve hatanın etki alanını azaltmak olmalı. Yani daha da basite indirgeyip paketlersek; Hatalardan sonra hızlı ve etkin bir şekilde öğrenmelisiniz.
Yine hiç bir şey anlatmayan bir TedX (Ted değil) konuşmacısı gibi konuştuğumun farkındayım! Gelin bunu açalım:
Kendinize şefkat gösterin; Öz şefkat bir çok kişinin, özellikle başarıya odaklı kişilerin, yapmaktan kaçındıkları hatta nasıl yapacaklarını bile bilmedikleri bir şey. Hata yapmak, bir toplantıda yanlış bir şey söylemek, bazen başarısız olmak herkesin başına gelen insani bir durumdur.
Gabor Mate’ye göre travmalar bizi şekillendiren görünmez güçlerdir. Bir çok başarı tutkusuyla yanan kişinin bu motivasyonunun arkasında da benzer travmatik hikayeler yatar. Buna benzer bir şeyden muzdarip olduğum için kendi adıma da rahatça konuşabilirim. (Daha fazlasını öğrenmek ister ve bununla ilgili konuşmak isterseniz kahve ısmarlayabilirsiniz 😇). İşte bu görünmez güçlerin etkileri zihnimizin şekillenmesinde ciddi bir rol oynadıkları için farkında olmadan bunun eksikliği bizi eksik kılar ve kendimize yüklenmemize sebep olur.
Başarıya giden kapıyı açan anahtar başarı hırsı değil, başarısızlıklarla nasıl mücadale ettiğinizdir.
Karar verirken riskleri değerlendirin; Bu alandaki en çok duyacağınız benzetmelerden birisi yıllar önce Amazon CEO’su Jeff Bezos’un yatırımcılarına gönderdiği mektuptaki “Tek yönlü ve çift yönlü kapı” benzetmesidir. Bu çok konuşulduğu için bunu geçip farklı bir noktadan bahsedeceğim.
Verdiğiniz bir kararı uygulamaya alırken ya da büyük bir projeye başlarken kendiniz için de olsa şu sorulara yazarak cevap verin;
Neden bunu yapıyoruz?
Şu andaki statüko nedir?
Bunu yapmanın başka yolu var mı?
Başarılı olduğumu nasıl anlayacağım?
Eğer bu dört temel soruya cevabı daha işe koyulmadan verirseniz hem kendi beklentinizi hem de başarınızı ölçme şansınız olur. Sonrasında da içinde bulunduğunuz koşullara göre bu yazdığınız cevaplara belli aralıklarla dönüş yapıp tekrar değerlendirmeyi ihmal etmeyin.
Kendiniz olun; Profesyonel hayatta üniversitede olduğu gibi artık tek boyutlu problemlerle boğuşmuyoruz. Dolayısıyla karşımızdaki sorunların çözümleri için tek bir doğru ya da ideal bir “silver bullet” çözüm yok. Sizin işiniz artık elinizdeki kaynakları en iyi şekilde kullanarak çözüm üretmek. Okuduğunuz makale ve kitaplardaki örnekler her ne kadar benzer gibi görünse de günün sonunda sizin içinde bulunduğunuz durum size ve firmanıza özel. Durum aynı olsa da siz o kitaptaki kişi değilsiniz. Onun güçlü ya da zayıf yönlerine sahip değilsiniz.
Etrafınızdaki en güçlü liderlere baktığınızda, hepsinin ortak özelliği sorunları kendileri gibi çözmeleri. Mesela Steve Jobs bir çok açıdan dahi bulunurken bir çok kişi tarafından da aynı zamanda sert, talepkar ve bazen hoşgörüsüz olarak da bilinirdi. Onun yaklaşımı, Apple'ı bir dünya lideri yapmayı başardı, ancak aynı zamanda birçok kişiyle çatışmasına da yol açtı.
Bir çok kişinin gıpta ile baktığı, dahi diye adlandırdığı Musk da benzer başka bir lider. Son olarak yine Silikon Vadisinden bir örnek olarak Yahoo’nun eski CEO’su Marissa Mayer de şahsına münhasır şekilde değerlendirilebilir. Örneğin bir çok kişinin karşı çıkacağı ama yapılması içinde bulunduğu şartlar içinde doğru olan “her işe alınan kişiyle görüşeceğim” talebi firmanın kültürünü istediği şekilde yönlendirmesine yardımcı olmuştur.
Biliyorum, akıntının tersine gitmek her zaman kolay olmaz. Tüm topluluğun içindeki tek farklı görüşteki kişi olmanın da omuzlara yüklediği ve zihnimizin sürekli aklından geçirdiği bir sorumluluk da vardır. Ancak başarılı olmak istiyorsanız taklit etmek yerine, kendi güçlü ve zayıf yönlerinize göre kendi tarzınızı keşfetmelisiniz.
Esnek olun; Dünyanın en uzun ağaç türü olan sekoyalar, metrelerce yüksekte fırtına ve yağmurlardan sonra bile yüzyıllarca ayakta kalabiliyorlar. Brad Stulberg’e göre hala daha bu ağaç türünden öğreneceğimiz bir çok şey var. Örneğin büyük bir rüzgar ya da fırtına karşısında bir çok dalı kırılmasına rağmen gövdesi esnekliği sayesinde yeni dallar çıkartmak için hatta kalabiliyor. Eğer sert ve kırılmaz olmaya çalışsaydı muhtemelen zayıf dallarıyla birlikte kırılacak ve bu kadar uzayamayacaktı.
Bakıldığı zaman başarılı olmak da, sorunlar karşısında esnek kalmayı ve bir fikre körü körüne bağlanmamayı gerektirir. Hatta kendi uyguladığım bir yöntem olarak, karşınıza çıkan soruna her zaman “bunu nasıl fırsata dönüştürebilirim” diye bakmalısınız. Örneğin yöneticiniz size yeterince destek olmuyor mu? O zaman başka bir yöneticiden destek istemek için fırsat olarak görün. Bir projede birisi işten mi ayrıldı, bunu nasıl fırsata dönüştürüp işe alım yaparken daha iyi bir aday bulabilirsiniz buna odaklanın. Hayıflanmanın, kaygı yaşamanın ve çıkmazda hissetmenin en büyük sebebi elinizde seçenek olduğunu düşünmektir. Derin bir nefes alın ve bir adım geriye çekilip büyük resme tekrar bakın.
Yorum ve eklemek istediklerinizi bekliyorum!
Ayrıca unutmadan, yeni eğitimden haberiniz var mı? 👇
Seriyi baştan takip eden birisiyim. Neredeyse tüm yazılarınızdan bir şekilde dersler çıkarıp muhasebe yapıyordum. Lakin bu defakinde komple kendimi bulmuş olmak bir nevi terapi gibi geldi. Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Tecrübe ve yorumlarınız son derece yol gösterici ve kıymetli. Var olun.