Duygusal Zeka Serisi: #1 Öz Farkındalık
Duygusal Zeka serisinin ilk bölümü olan öz farkındalık yazısında teknik liderliğe giden kariyer yolunda karşılaşılan zorlukları ve çözümlerini örnekleriyle tartışıyoruz!
Verdiğimiz Teknik Liderlik ve Teknik Vizyon eğitimlerinin ilk gününde en çok üzerinde durduğumuz konulardan biri Duygusal Zeka ve bu becerinin nasıl geliştirilebileceği oluyor. Çünkü liderlik pozisyonuna geçişte karşılaşılan en büyük zorluklardan biri, artık yalnızca kendi beceri ve bilginizle değil, başkalarının yetkinlikleri aracılığıyla etki yaratmayı öğrenmektir. Bu noktada, sadece kendi bilgi ve deneyiminizle ilerlemek yetmez; etrafınızdaki kişilerin yeteneklerini de harekete geçirmeniz gerekir. İşte bu aşamada, duygusal zekanızı geliştirerek kullanabileceğiniz pek çok araç devreye giriyor.
Aşağıda, bu önemli konuyu ele aldığımız eğitimden kısa bir kesit bulabilirsiniz.
Duygusal zekanın gelişimi, yalnızca liderlik rolleri için değil, kariyerinde ilerlemek isteyen her profesyonel için büyük önem taşır. Bu doğrultuda, öz farkındalık başlığıyla başlayarak her hafta farklı bir yetkinliği ele alacağım bir yazı serisi hazırlıyorum. Bu seride, liderlik davranışlarını ve duygusal zekanın iş dünyasındaki kritik rolünü kapsamlı biçimde inceleyeceğiz. İlk adım olarak, duygusal zekanın temel bileşenlerine bir göz atalım.
Duygusal Zeka Nedir?
Duygusal zeka, kişinin hem kendi duygularını ve düşüncelerini hem de başkalarının hislerini anlama ve yönetme becerisidir. Bu yetkinlik, özellikle yöneticiler için, öz farkındalık, nesnellik ve adil bir yaklaşımla hareket etmeyi mümkün kılar. Sonuç olarak, işyeri kültürünü geliştirir, çalışanların tatminini artırır ve performansa olumlu yansır.
Daniel Goleman, duygusal zekayı beş temel bileşenle açıklamıştır:
Öz farkındalık: Kendi duygularınızı tanıma ve onlarla yüzleşme becerisi.
Öz düzenleme: Duyguları kontrol etme ve yapıcı bir biçimde yönlendirme yeteneği.
Motivasyon: Kişisel hedefler doğrultusunda içsel bir itici güçle hareket etme.
Empati: Başkalarının duygularını anlama ve onlara göre yaklaşım geliştirme.
Sosyal beceriler: Etkili iletişim kurma, ilişkileri yönetme ve iş birliği sağlama becerisi.
Bu bileşenler, duygusal zekanın güçlü bir liderlik ve etkili bir kariyer için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Takip eden yazılarda, bu yetkinliklerin her birini detaylıca inceleyeceğiz.
Bölüm 1: Öz Farkındalık
Öz farkındalık, kendi düşünce, his ve duygularınızı tanıma ve anlama becerisidir; bu beceri, başkalarıyla kurduğunuz ilişkileri ve etkileşimlerinizi doğrudan etkileyebilir.
Örneğin, bir teknik lider olarak düşük bir öz farkındalık düzeyine sahipseniz, kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi tanımakta zorlanabilirsiniz. Bu da davranışlarınızı kontrol etmeyi ve sağlıklı kararlar almayı güçleştirebilir.
Buna karşın, yüksek öz farkındalığa sahip bir yönetici, duygularını ve düşüncelerini tanıyabilir ve bunların davranışlarına ve karar alma süreçlerine nasıl yansıdığını anlayabilir. Güçlü ve zayıf yönlerinizi, belirli durumlara ve insanlara karşı nasıl tepki vereceğinizi bilirsiniz. Bu farkındalık, hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olurken, ekibinizi motive etmenizi ve adil, kapsayıcı, sürdürülebilir bir kültür oluşturmanızı sağlar.
Aynı zamanda, öz farkındalık iletişim tarzınızı dengelemenizi ve çevrenizdeki insanları dinlemeye yönelik nedenlerinizi güçlendirir. Kısacası, ne zaman yardıma ihtiyaç duyduğunuzu ve kime başvurmanız gerektiğini bilmek gibi önemli detayları fark edersiniz. Bu da, karakterinizi olumlu sonuçlar elde etmek için nasıl uygulayabileceğinizi gösterir. Öz farkındalık, liderlikte kendinizi tanımanız ve çevrenize değer katmanız için güçlü bir temel oluşturur.
Düşük Öz Farkındalığa Bir Örnek
Teknik liderlik rolüne yeni terfi eden Murat, ekibinin günlük işlerini tamamlamasına yardımcı olmaktadır. Ancak, ekibi, Murat’ın işlerine gereğinden fazla müdahil olduğunu düşünür ve bu davranışını “mikro yönetim” olarak algılar.
Murat, ekipteki gerginliği hisseder ancak çalışandan liderliğe geçiş sürecindeki zihinsel dönüşümü henüz tamamlamamıştır. Eylemlerinin ekip performansına zarar verdiğinin farkında değildir. Murat, ekibine "Merak etme, sen yoğunsun, ben yaparım" dediğinde, bu ifadenin asıl mesajını — odağını başka bir alana kaydırması gerektiğini — göremez ve ekibinin motivasyonunun düşük olduğunu düşünür. Ancak, yarattığı bu etkinin altında yatan asıl sebebi, yani ekibinde oluşturduğu duygusal etkiyi fark edemez.
Bu örnekte, dışarıdan bakıldığında Murat’ın davranışlarının altında yatan sebepler kolayca anlaşılmayabilir. Ancak, Murat öz farkındalığını artırarak, mikro yönetim eğiliminin yeni pozisyonuna alışma sürecindeki kaygılarından kaynaklandığını fark edebilir ve bu tutumunu değiştirebilir. Bu sayede, ekibinin günlük işlerine odaklanmak yerine, bu işlerin sonuçlarına ve takımın genel hedeflerine yönelerek, ekibiyle birlikte başarabilecekleri hedefleri keşfeder. Bu hedefleri ekibiyle paylaştığında, ekibin motivasyonunu artıracak ve daha sürdürülebilir bir liderlik yaklaşımı geliştirecektir.
Çalışma Ortamında Öz Farkındalığı Arttırmak
Farkına varmasak da iş yerinde her gün bir çok öğrenme fırsatıyla karşılaşırız. Bu anlamda kişisel gelişim için, en kötü çalışma ortamı bile, öz farkındalığımızı arttırmak için bize harika fırsatlar sunar. Çoğu zaman konuya sanki bir laboratuvarda deney yapıyormuşuz gibi yaklaşmamız ise bu süreci bizim için çok daha kolay ve ölçülebilir bir hale getirir.
İyi bir deneyin temelinde, net hedefler, gözlemler ve sürekli iyileştirme süreci yatar. İş yerinde öz farkındalığı artırma çabamız da aynı şekilde, düzenli olarak kendimizi gözlemlemeyi, neyi farklı yapabileceğimizi anlamayı ve gelişim için küçük adımlar atmayı gerektirir. Bu sürece laboratuvar mantığıyla yaklaşmak, iş yerinde yaşadığımız her deneyimi bir “geri bildirim döngüsü” gibi görmemizi sağlar. Her yeni projede, toplantıda veya zorlayıcı bir durumda, bu döngüyü işleterek hangi tepkilerimizin etkili olduğunu, hangilerinin bizi sınırladığını keşfedebiliriz.
Bu yaklaşımla, olumsuz deneyimleri bile faydalı geri bildirimlere dönüştürmek mümkün hale gelir. Örneğin, stresli bir sunum sırasında yaşadığınız kaygıyı gözlemleyip bunun üzerine düşünebilirsiniz: “Bu kaygıyı ne tetikledi? Bir dahaki sefere nasıl daha farklı bir şekilde hazırlık yapabilirim?” İşte bu gibi küçük analizler, öz farkındalığınızı güçlendirir ve zamanla kendinizi daha iyi yönetmenize olanak tanır.
Bu şekilde iş yerini bir deney alanı gibi görmek, hem kişisel gelişiminize katkı sunar hem de her gün kendinizi daha iyi bir versiyonunuza yaklaştırır.
Bunun yanı sıra, kendi adıma uyguladığım bir kaç yöntemi de paylaşmak istiyorum.
Duygusal Tetikleyicileri Belirlemek
Herkesin stresli, baskı altında veya kritik durumlarda tetiklendiği duygusal noktalar vardır. İş yerinde öz farkındalık geliştirmek için, bu tetikleyicilerinizi belirlemek ve onları yönetmeyi öğrenmek çok önemlidir. Örneğin, bir projede eleştiri alıyorsanız, buna verdiğiniz ilk tepkiyi gözlemleyin. Bu gibi durumlarda yaşadığınız duygusal reaksiyonları tanımak, daha bilinçli tepkiler vermenize yardımcı olur ve kriz anlarında daha dengeli bir yaklaşım sergilemenizi sağlar.
Düzenli Geri Bildirim Almak
Çalışma arkadaşlarınızdan veya yöneticinizden belirli aralıklarla geri bildirim almak, davranışlarınızın dışarıdan nasıl algılandığını anlamanızı sağlar. Çoğu zaman kendimizi nasıl gördüğümüzle başkalarının bizi nasıl gördüğü farklı olabilir. Geri bildirimler, bu farkları görerek kendinizi daha iyi tanımanıza ve davranışlarınızı uyarlamanıza yardımcı olur. Bu yaklaşım, gelişim alanlarınızı daha net görmenizi sağlarken, çalışma arkadaşlarınızla daha sağlıklı ilişkiler kurmanıza da katkı sunar.
Güçlü ve Geliştirilmesi Gereken Yönlerinizi Listelemek
İş yerinde öz farkındalığı geliştirmek için, kendinize dair objektif bir değerlendirme yaparak güçlü ve zayıf yönlerinizi listeleyin. Bu listeyi yaparken kendinize şu soruları sorabilirsiniz: “Hangi alanlarda kendime güveniyorum?”, “Hangi becerilerimi geliştirmem gerekiyor?” Bu tarz bir liste, özellikle hedef belirlerken ve iş yerinde daha etkili bir rol üstlenirken yol gösterici olur. Zayıf yönlerinizi bilmek, bu alanlarda destek almaktan çekinmemenizi ve güçlendirilmesi gereken yönlerinize odaklanmanızı sağlar.
Zihinsel Dinlenme ve Farkındalık Pratikleri Yapmak
İş yerinde öz farkındalığı korumak için düzenli olarak zihinsel molalar vermek ve kısa farkındalık pratikleri yapmak oldukça etkilidir. Yapılan bir araştırmaya göre, sabahları alınan kararlar daha yavaş fakat daha doğru, akşam saatlerinde alınan kararlar ise daha hızlı ancak daha az doğru olma eğilimindedir. Bu tür bulgular, zihinsel yorgunluğun karar alma süreçleri üzerindeki etkisini net bir şekilde gösterir.
Yoğun bir gün içinde, birkaç dakikalık nefes egzersizleri veya basit meditasyonlarla zihinsel olarak dinlenmek, odaklanmanızı artırır. Bu kısa pratikler, gün boyunca duygu durumunuzu dengeleyip tepkilerinizi kontrol altında tutmanızı sağlayarak, anda kalmanıza ve daha sağlıklı kararlar almanıza yardımcı olur. Zihinsel molalar, karar kalitenizi yükseltirken stres düzeyinizi de düşürür; böylece iş yerinde daha dengeli ve üretken bir ruh hali içinde kalabilirsiniz.