Kariyerimize şekil veren davranış biçimleri
kendi önümüze çıkarttığımız engeller ve bunlardan kurtulma yolları.
Hızlı büyüyen firmaları bilirsiniz, çoğu zaman neyin nerede olduğu hatta kimin neyi yaptığını bilmeniz mümkün olmaz. Eğer çok iyi kişileri işe alırsanız ve iyi değerlendirirseniz günün sonunda tüm taşlar yerine oturur. Bugün anlatacağım kısa anekdot ve değinmek istediğim konunun bununla tam olarak alakası yok, ama sizin için sahneyi hazırlamak istedim.
Çalıştığım hızla büyüyen firmalardan birisinde yine böyle bir sorunla karşılaşmıştım. Takımlarımdan birisinin ilerleyebilmesi için network seviyesinde bazı kararların verilmesi ve değişikliklerin planlanması gerekiyordu. Ben de organizasyon içinde bunun kimin sorumluluğunda olduğunu anlamak için yolumu bulmaya çalışırken o gün işe yeni başlamış birisinin bu sorumluluğa sahip olduğunu öğrendim.
Bu konuda yöneticimle aşağıdaki gibi bir diyalog geçti,
M: Bugün Şeval’e ulaşacaktım ama ilk günüymüş bir iki gün onu rahat bırakayım. Alışınca ulaşırım.
Y: Fazla iyi davranıyorsun 🤣
Evet gerçekten aşırı iyi davranmaya çalışıyordum. Şeval’i tanımıyordum, Şeval’in gerçekten ne kadar hızlı adapte olabileceğini ya da ne kadar hızlı bir şekilde işin detaylarına girmek istediğini bilmiyordum. Nezaketten dolayı belki de onun önündeki fırsatları kesiyor bile olabilirdim!
Çocukluğumuzdan bu yana içimize işlemiş ve ailemizden sürekli duyduğumuz “Kimseyi kırma” ya da “Hadi beni üzme de şunu yap” gibi söylemler farkında olmadan iş hayatında da bizim peşimizi bırakmıyor. Sosyal davranışlarımızın içine öyle işlemişler ki bizi daha ileriye gitme konusunda yavaşlatıyorlar. Hatta bazen potansiyelimizi öyle kısıtlıyor ki, kendi kendimizi farkında olmadan çıkmaza sokmayı başarıyoruz.
Neredeyse hayatımızın büyük bir kısmını ailemizin etkisi altında geçiriyoruz. 18 yaşında üniversiteye başlamış, üniversiteyi ailesinin yanında okumuş ya da tatillerde onların yanında kalan birisi 22-24 yaşında mezun olduysa 40 yaşına geldiğinde hayatının yarısından fazlasını ailesiyle yaşamış olacak. Yani ailemizin bizim davranışlarımızda ve düşüncelerimizdeki etkisi sandığımızdan da fazla. Peki bu kötü bir şey mi? Eğer sizi suistimal eden bir ailede büyümüyorsanız tabii ki değil. Ancak bunun farkına varıp kendinizdeki etkilerini keşfetmeniz ve bunun davranışlarınızı nasıl etkilediğini gözlemleniz bence çok önemli.
Peki başka ne gibi alışkanlıklarımızı etkiliyor bunlar?
İzin isteme alışkanlığı
Çoğu zaman beraber çalıştığım bir çok kişiden gördüğüm en kötü alışkanlık kendilerini başkalarının izinleriyle kısıtlamaları. Bu sektöre yeni giriş yapmış yazılımcılardan, sektörde çok tecrübeli 10 yıllık yazılımcılara kadar hepsinde karşılaştığım bir durum.
Bunun kişinin kendisinde yarattığı kısıtlarla tabii ki ilgisi olduğu gibi önceki çalıştığı yerlerdeki güven problemleriyle de ilgisi olduğunu düşünüyorum. Ama otoriter bir ailede büyüdüyseniz bu sizi her yapmak istediğiniz için izin istemeye alıştırmış olabilir. Ya da hala öğrencilik alışkanlıklarınızı koruyor olabilirsiniz. Sebebi her ne olursa olsun, bu alışkanlıktan yavaş yavaş vaz geçmelisiniz.
Bunu yavaş yavaş sınırlarınızı esneterek deneyebilirsiniz. Gün içinde çalışırken hangi konularda izin istiyorsunuz? Bunlardan ne kadarı sizce izin istediğiniz kişi için önemli? Bu izni istemezseniz ne olur?
Hata yapmaktan korkmak
Belki izin istemekle de ilgili bir sorun da olabilir ama eğitimin sisteminin bizi Türkiye’de mükemmeliyetçi yetiştirdiğine adım gibi eminim. İlkokulda “karnenin hepsinin 5 olması takıntısı” ile başlayan süreç yıllar içinde yarış atı gibi sınavlara hazırlanmaya dönüşüyor. Üstelik komşunun çocuğunun ya da Sorbonne’a kabul edilen kuzeninizin gölgesinde kalmak ve onların büyürken topladığı primleri toplamak zaman içinde sizin için vazgeçilmez bir ide haline geliyor. Onların sözde mükemmelliğine ve başarılarına o kadar odaklanıyoruz ki aslında herkesin hatalarının olabileceğini, daha da önemlisi kendi hatalarımızın olabileceğini unutuyoruz.
Eğer bir çok biliminsanı hata yapmaktan korksaydı, muhtemelen sahip olduğumuz teknolojiye sahip olamayacaktık. Çünkü öğrenmenin en hızlı ve sağlıklı yolu deney yapmaktan geçer. Eğer deneyin gerçekten çalışıp çalışmayacağını bilirseniz deney yapmak boşa bir çabaya döner. Ancak bunu denersek ve sonunda başarısız olursak yeni bir şeyler öğreniriz. Dolayısıyla ilerleme sağlayabiliriz.
Kontrollü bir şekilde hata yapmak kadar öğretici bir şey olamaz. Hata yaptıktan sonra bunu kabullenmek ve bu hatanın neden olduğunu anlayıp yoluna devam etmek de önemlidir. Hatada kalıp, günlerce bunun acısını yaşamanın ya da bir sonraki adım için yeni korkular yaratmanın da zarar vereceğinde hem fikiriz diye umuyorum! Bu yüzden Ted Lasso’yu hatırlayın.
“Be kind, not nice”
İş hayatında ya da hayatınızda herkes sizi sevmek zorunda değil. Siz de benzer şekilde herkesi sevmek zorunda değilsiniz. Ama etrafınızdakilerle kurduğunuz ilişkide iyi niyet göstermeniz ve saygılı davranmanız, özellikle iş hayatında, etkinizi arttırmanız için her zaman önemlidir.
Yazının başındaki örneği ele alalım, yöneticimden gelen geribildirim sonrasında Şeval ile aşağıdaki konuşmayı yaptım;
M: Selam Şeval, ekibe hoş geldin! Sana bir tanışmak için bir toplantı attım, eğer kendini hazır hissedersen benim ekibimin ihtiyaçlarından bahsederim.
Ş: Çok sevinirim, ben de sorunlara dahil olup anlamak istiyordum benim için de iyi olur.
Bu konuşma sonrasında Şeval hızlı bir şekilde ekibi çekip çevirip, harika bir planla sorunlarımızı çözmeyi başardı. Böylece aslında kaçırmak üzere olduğum bir fırsatı aldığım geri bildirimle ekibimin faydasına dönüştürmeyi başardım.
Yukarıda bahsettiklerim tabii ki buzdağının sadece görünen kısmı. Herkesin tecrübeleri ve hayatı birbirinden farklı. Bu konuyu daha fazla araştırıp sizi kısıtlayan şeyleri öğrenmek istiyorsanız farkında olmayı öğrenmelisiniz. Siz kendinizin farkına vardıkça, yöneticiyseniz takımınız, değilseniz ekibinizde yarattığınız etki katlanarak artacaktır.
Bu yazıdan sonra bu alanla ilgili diğer yazılarıma göz atmak isterseniz aşağıdan devam edebilirsiniz.