Profesyoneller için sorun çıkartma rehberi
Profesyonel hayatta risk almak ve korkularla başa etmenin yolları
Şimdi sizi hızlı bir giriş yaparak bir maceranın içine dahil edeceğim. Üstelik bu maceradaki ana karakter de sizsiniz. Şimdi arkanıza yaslanın ve çok önemli bir kararın verileceği bir toplantı odasında kendinizi düşünün. Önünüzde kapağı kapalı bir şekilde bilgisayarınız duruyor, oval ve büyük bir masanın etrafındasınız. Herkes oval masanın sivri ucuna doğru döner sandalyelerini çevirmiş ve ekrandaki sunumu izliyor. Elinizde kahve ya da çay kupanız var. Siz de konuşulanları yakalamaya çalışıyorsunuz. Sunumu yapan kişi sizin yöneticiniz, masanın etrafında da sizin takım arkadaşlarınız ve diğer önemli kişiler oturuyor. Sunum tamamlanıyor ve yöneticiniz toplantıdakilere dönüp, “Evet, bunu nasıl çözelim” diye soruyor. Arkasından kısa bir sessizlik oluyor, herkesin düşündüğünü fark ediyorsunuz. Siz tam düşüncenizin ortasındayken, birisi ortaya çıkıyor ve ortaya bir fikir atıyor. Ama ne fikir! Uygulanması zor, çok saçma ve gerçekten çok yanlış. Ama konu burada kapanmıyor. Tam o sırada masadaki diğer kişilerin de ona katıldığını ve bunun harika bir fikir olduğunu söylediğini duyuyorsunuz. Yöneticiniz de katılıyor. Ama sizin içiniz içinizi yiyor. Çünkü BUNU YAPMAK HİÇ MANTIKLI DEĞİL! Ama sesinizi çıkartamıyorsunuz, o sırada çok iyi bildiğiniz bir konu olsa da herkes fikri çok beğendiği için bu yanlış demekten çekiniyorsunuz.
Böyle bir durumla hiç baş başa kaldınız mı? Ben çok kaldım. Hatta öyle ki böyle durumlarda çok fazla sessiz kaldığımı ve sonuçlarının acı olduğunu da en zor yoldan öğrendim. Peki neden korkuyoruz? Neden statükoya karşı çıkıp düzeltmek yerine korkup susmayı tercih ediyoruz? Neden çok iyi bildiğimiz gerçekleri iş yerinde dile getirmekten korkuyoruz? Neden böyle durumlarda sanki bir şey göğsümüze bastırıp bizi koltuğumuzdan hareket ettirmiyormuş gibi hissettiriyor?
Bu soruları yanıtlamak, kendi doğamızı tanımak için bu hafta farklı bir kitabı ele alacağız. Bu haftanın kitabı, Luvvie Ajayi Jones’tan Professional Troublemaker: the Fear-Fighter Manual.
Hepimizin kariyer hedefleri, hayalleri ve korkuları var. Bu kitapta Jones, bunların dengesini nasıl kurabileceğimizden bahsediyor. Ama benim için bu haftaki yazının önemi bir konuda farkındalık yaratmak. O konu da, herkesin korktuğu. 7 yaşındaki kızıma defalarca söylediğim bir şey bu. Aramızdaki 30 yaşa rağmen, ben de korkuyorum. İş yerinde başarısız olmaktan, insanların beni yanlış olduğum için küçük göreceğinden, işsiz kalmaktan, firmadaki önemli birini kızdırıp işimi kaybedeceğimden. Ya da kariyerimin dışında, çok karanlık bir sokaktan geçerken ve sevdiklerim tarafından terk edilmekten. Yani özetle, herkes gibi ben de acayip korkak birisiyim. Ama bu kadar korkak birisi olarak her gün iş yerimde sürekli sorun çıkartmaktan ve yanlış gördüklerimi söylemekten de geri kalmıyorum. İşte kitap da tam olarak bundan bahsediyor. Gelin biraz daha anlamaya çalışalım.
Bir ateist olarak kitaptaki şu anlatımı çok eğlenceli buluyorum;
Bizler insanlarız. Korku, tanrının bizlerin yüksek bir dağdan paraşütlemek gibi aptalca şeyler yapmamamızdan emin olmak için yarattığı bir önlem. Adeta tanrı “Şu yarattığım kullarıma öyle bir şey yapayım ki ömürleri dolmadan buraya gelip durmasınlar. Çünkü eminim o dar sınırlarının farkında değiller.” demiş olmalı. Fakat bizim hayatta kalmamızı sağlayan bu koruma mekanizması aynı zamanda bizim yöneticimize gidip faturamı ödeyemiyorum, maaşım çok düşük dememizi de engelliyor.
Evet, gerçekten de korku ve kaygı insan ırkının bulunduğumuz noktaya gelebilmesine ciddi anlamda olumlu katkı sağlayan bir içgüdü. İyi haber, çoğumuz artık ormanda yaşamıyoruz. Eğer bu yazıyı okuyorsanız muhtemelen siz de evinizin içinde güvendesiniz ve muhtemelen hava kararınca bir aslan ya da yırtıcı başka bir hayvana av olmayacaksınız. Ancak insan evriminde bu kadar önemli bir rol oynamış olan bir içgüdünün de kaybolacağını düşünmek yersiz. Bu durumda bununla yaşamayı öğrenmek gerekiyor.
Siz kimsiniz?
Bunu Sophie’ye gelen mektup gönderen felsefeci olarak sormuyorum. Sizi siz yapan karakteristik özellikler nedir diye soruyorum aslında. Sizin gurur duyduğunuz, en kötü gününüzde bile sizi harika biri yapan özellikler yani? Asla ödün vermeyeceğiniz değerler ve bunların anlamı nedir?
Yazar bu soruları sorarak öncelikle sizin kendinizi iyi tanımanızın bu korkularla baş etmek açısından önemli bir rol oynadığından bahsediyor. Yani kişisel bir farkındalığa vardığınızda şu andaki sınırlarınızın ne olduğunu, zayıf ve güçlü yönlerinizi anlamanın zor zamanlarda sizi kurtabileceğinden bahsediyor. Elbette şu andaki sınırlarınız hayatınızın sonuna kadar aynı olmayacak, bunu geliştireceksiniz ancak önemli olan bir T anındaki sınırlarınızı anlamanız.
Farklı olma korkusu
İnsan doğası gereği içinde bulunduğumuz topluluğun bir parçası olmamaktan ve bu yüzden de farklılıklarımız dolayısıyla eleştirilmekten korkarız. İşte bu korku bizim sivri ve aşırı yanlarımızı törpülememize sebep olur. Kimilerimiz “fazla neşelidir”, kimilerimiz “fazla duygusal”, kimilerimizse “fazla eleştireldir”.
Fazla uzun birisi nasıl kısalamayacaksa, fazla duygusal ya da neşeli birisi de bundan vazgeçmekte zorlanacaktır. Herkesin çok kısa boylu olduğu bir yerde, uzun boylu birisi nasıl bir belirsizlik yaratıyorsa benzer şekilde herkesin “neşesiz” olduğu bir yerde “fazla neşeli” de aynı şekilde tehdit yaratıyor olabilir.
İşte bu aşırı yönleriniz, sizi siz yapan süper güçlerinizdir diyor yazar kitabında. “Fazla duygusal” ya da “fazla hassas” olmanız aslında duygusal zekanızın fazla olmasından kaynaklanıyor olabilir. “Fazla eleştirel” olmanız problem çözerken doğru açıdan bakmanıza sebep oluyor olabilir. Bunları keşfetmek sizin elinizde.
Ancak bazı durumlarda bu eleştiriler doğru da olabilir. Bu durumda sormanız gereken 3 soru var:
Bu “fazla” şey benim bireysel gelişimimi etkiliyor mu?
Bu “fazla” şey bir başkasına zarar veriyor mu?
Bu eleştiriyi yapan kişinin benim iyiliğimi istediğini düşünüyor muyum?
Bu sorulardan en az birine “evet” diyorsanız belki de eleştirinin üzerine düşünme vakti gelmiştir.
Her zaman kibar olun, ama “hoş” olmak zorunda değilsiniz
Kimse başkalarının gözünde kötü görünmek istemez. Özellikle iş hayatını düşününce günde en az 9 saatimizi geçirdiğimiz bir yerde sevilmemek zor bir şey olsa gerek. Bu yüzden çoğunlukla çevremizdekiler tarafından sevilen biri olmak için onlara iyi görünmeye çalışırız. Onların huyuna gider, iyi şeyler söyleyerek onları mutlu etmeye çalışırız ki bizi sevmeye devam etsinler. Hatta çoğu zaman bu işimize de yarar, çünkü başkalarına nazımız geçer.
Ama baktığımızda “hoş” birisi olmak önünüze bir engel olarak da çıkabilir. Başarmak istediğiniz yoldaki odağınızdan sapmanıza, sadece birine iyi görünmek için doğruları paylaşmamanıza ya da bile bile yanlış bir yola girmenize neden bile olabilir. Tabii ki bu kötü biri olmalısınız anlamına gelmiyor. Burada anlatmak istediğim, hareket ederken kibarlığınızı, saygınızı bozmadığınız sürece inandığınız doğruları savunmaya devam etmenin kariyerinize ve ilişkilerinize ciddi anlamda faydasının olduğu.
Şimdi bu noktada en baştaki toplantıya geri dönelim. Hani çok saçma bir fikrin yanlış bir şekilde övüldüğü ve kendinizi bir anda “noluyor yahu” duygu durumunda bulduğunuz toplantıyı diyorum. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Benim önerim cevap vermeden önce kendinize 3 soruyu sormanız;
Demek üzere olduğum şeyde ciddi miyim? Yani söyleyeceğim şeye gerçekten inanıyor muyum? Çünkü inanıyorsam başkalarını da inandırabilirim.
Söyleyeceğim argümanı savunabilir miyim? Çünkü savunamayacağım bir argümanla herkesin kabul ettiği bir şeye karşı çıkmak zor olacaktır.
Argümanımı dikkatlice anlatabilecek miyim? Çoğu zaman söylediğiniz şeyleri nasıl söylediğiniz önemlidir. Risk yönetimi gibi düşünün. Bir risk alıyorsunuz, bunu kaba bir şekilde söyleyerek riski arttırabilirsiniz, ya da saygılı bir şekilde karşı çıkarak riski kontrol edebilirsiniz.
Eğer bunlara evet diyorsanız hiç durmayın.
Sorun çıkartmaktan çekinmeyin. Her sabah uyandığınızda zaten belli risklerle güne başlıyorsunuz. İş hayatınızda da bir çok riski farkında olmadan zaten alıyorsunuz. Eğer kariyerinizde ileri gitmek, ekip liderliği yapıyorsanız ekibinizi ileriye götürmek için hesaplanmış riskler alarak doğru bildiğinizi savunmaktan ve sonuçlarından korkmayın. Sadece düşünceli hareket etmeye çalışın.
Umarım farklı bir yazı olmuş ve size bir şeyler düşündürmeyi başarmışımdır. Eğer etrafınızda sorun yaratmaktan çekinen bir arkadaşınız varsa ona onunla bu yazıyı paylaşmayı unutmayın.